‘ Olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu’ Shakespeare ‘ Hamlet ‘ tiyatro eserinde ki bu ünlü repliğini hepimiz az çok biliyoruz.
Kısaca bu tiyatro eserinde, Hamlet’ in ( var olması ) ölen babasının ( var olması) ile konuşmaları ve kendi benliğinde oluşturduğu düşüncelerinde var olmak veya olmamak durumunu sorgularken, zihinlerde de bazı soru işaretlerini izleyenlerde bırakıyordu.
İnsanın geçmişle yüzleşmesi, yaşanmış olduğu kötü olaylardan ders çıkartıp önlem alması, gelecek için son derece önemli bir yer teşkil eder.
Hamlet oyununda olduğu gibi Boluspor’un geleceği acısından zihinlerde bazı soru işaretleri ve ikilemler halen daha beynimizi kemirip duruyor.
Hedeflenen sonucu istisnalar hariç doğru zamanda ki hamleler verir. Sen işini iyi yapacaksın, oyundan düşmeyeceksin ve şansızlık ya da benzer faktörler engel olmazsa mutlak sonuca ulaşırsın.
Görünen o ki, Boluspor oynamış olduğu bu futbol zihniyeti ile eski şaşalı günlerini ne yazık ki mumla aratır durumda.
Takım her geçen hafta kan kaybediyor, eriyor. Ama ne tespit, ne teşhis, nede tedavi edeni yok. Sanki kimselerin umurunda değil. Bir vurdumduymazlık almış başını gidiyor.
Altay Karşılaşması, ligdeki konumuz itibarı ile mutlak kazanmamız gereken bir maçlı. Antrparantez son 22 haftadır da üzülerek söylemek gerekirse dış sahada hiç galibiyete yüzü görmemiştik.
Puan cetveline bakıldığında oynamış olduğumuz yirmi bir karşılaşmadan iki galibiyet, dokuz beraberlik, on mağlubiyet almışız. On sekiz gol atıp kalemizde de ise otuz gol görüp on beş puanla ligin alt sırasında yer almışız Buda demek oluyor ki 2007-2008 sezonundan beri bulunduğumuz 1. Ligin bu sezon en kötü sezonunu yaşıyoruz.
Karşılaşmaya gelince, ilk yarıda akılı oyunumuz sayesinde golü buluyoruz. İkinci yarıda ise roller değişiyor, değişmeyen tek şey taraftarlarımızın futbolculara vermiş olduğu muhteşem destek gözüküyor.
Arma uğruna bilmem kaç bin kilometre giden taraftarlarımızın vermiş oldukları destek bile futbolcuların mücadele, hırs ve kazanma arzusunu kamçılamıyor bile. Takım oyunundan ise zerre eser yok.
Baskılı oyun sonrasında rakibin golleri geliyor 1-1 daha sonra 2-1 oluveriyor. Çıkmadık candan umut kesilmez, belki bir ihtimal beraberliği yakalarız diyorum.
Ama bu seferde Gökhan Efendi 10 dakika içersinde ikinci sarı kartını da görüp, kırmızı kartla oyun dışı kalınca böylesi hayati bir maçta takımını on kişi bırakıveriyor kızıyorum.
Peki, kalan süre içersinde bu futbolcunun kendisinin daha dikkatli olma bilincinin var olması, bu futbolcuyu uyarmayan veya abrasif hareketlerini görüp de almayan teknik ekibe ne demeli.
Zaten 2-1 yenik durumdasın üstüne üslük birde yirmi üç dakika sahada takımını on kişi mücadele etmek zorunda bırakıyorsan kimse kusura bakmasın bunu sorgulamak gerekir.
Kısacası elinde bulundurduğun galibiyeti perçinlemek için goller bulacaktın. Sarı kartın varsa daha dikkatli olup böyle hayati bir maçta arkadaşlarını eksik bırakmayacaktın. Seni yalnız bırakmayan taraftarların için kazanıp boyunlarını öne eğdirmeyecektin. Mücadeleyi kora kor yapıp almış olduğun paranın hakkını sahada vermiş olacaktın.
Ligin boyu iyiden iyiye kısalmaya başladı. Kendi sahamızda oynayacağımız Ümraniye, Balıkesirspor, Adanaspor, Altınordu, Hatayspor ve Akhisar karşılaşmaları gibi altı karşılaşmamız var eğer bu ligde kalmak istiyorsak bu maçlar kayıpsız galibiyetle geçilmeli. Ayrıca yedi dış saha karşılaşmasından da iyi bir puan toplamak şart gözüküyor. O halde Mayıs ayı içersinde bu ligde ‘OLMAK YA DA OLMAMAK ‘ sizin ellerinizde…