‘Bir olalım, iri olalım, diri olalım.’

‘Bir olalım, iri olalım, diri olalım.’

Bülent Çiftçi yazdı...

24.09.2021
‘Bir olalım, iri olalım, diri olalım.’
Bir zamanlar, birbirine çok yakın iki çiftlikte yasayan iki erkek kardeş
vardı. Günlerden bir gün bu iki kardeş arasında bir anlaşmazlık baş
gösterdi. İki kardeş arasında o zamana değin ilk kez görülen anlaşmazlık,
giderek büyüdü ve kardeşler arasında ayrılığa neden oldu. İki kardeş,
birbirlerine yalnızca küsmekle kalmadılar, yıllardır ortaklaşa kullandıkları tarım makinelerine değin sahip oldukları tüm araç gereçlerini ve mal varlıklarını da ayırdılar.
Küçük bir yanlış anlama sonucu başlayan anlaşmazlığı izleyen ayrılık, giderek büyüyen bir uçuruma dönüştü ve en sonunda yerini, karşılıklı kullanılan hoş olmayan
sözlere bıraktı. Bunun arkasından da beklenenler oldu ve kardeşler
arasında önce şiddetli bir kavga, sonra da ürkütücü bir sessizlik yaşanmaya başladı.
Bir sabah, bu iki kardeşten büyüğünün kapısına bir usta geldi. Elinde
büyük bir marangoz çantası vardı. Ev sahibinden geçici bir iş istedi :
"Yapılacak ufak tefek bir işiniz varsa, size yardımcı olmak isterim",
dedi. "Elimden hemen her iş gelir. Birkaç gün çalışırım, işi bitiririm.
Büyük kardeşin aklına o an bir "iş” geldi. Evet, sana göre bir işim var" dedi ve küçük kardeşinin çiftliğini işaret etti. "Şu derenin karşısındaki çiftlik, komşumundur. Daha doğrusu, benim küçük kardeşime aittir o çiftlik. Geçen haftaya dek benim çiftliğimle onun çiftliği arasında bir otlak vardı. Sonra o, buldozeriyle oraya ırmak bendi yaptı ve şimdi aramızda, otlak yerine, çiftliklerimizi birbirinden ayıran bir dere var." İş isteyen adam, büyük kardeşin söylediklerini dikkatle dinledikten sonra sordu :"Benden ne yapmamı istiyorsunuz?" dedi.
Büyük kardeş önce kuşkusunu, sonra da kararını açıkladı : "Kardeşim bunu, bana acı vermek için yapmış olabilir", dedi. "Fakat şimdi ben, onun yaptığından daha büyük bir şey yapacağım." Bunları söyledikten sonra adamı aldı, ahırların olduğu
yere götürdü ve duvarın dibinde yığılı duran kütükleri gösterdi."Senden,
bu kütükleri kullanarak, iki çiftlik arasında üç metre yükseklikte bir çit
yapmanı istiyorum" , dedi. "Kaç gün çalışırsan çalış, nasıl yaparsan yap
ama bana öyle bir çit yap ki, gözlerim kardeşimin çiftliğini artık görmek
zorunda kalmasın".
İş arayan usta, başını salladı: "Sanırım durumu anladım, efendim",
dedi. "Şimdi bana çivilerin, kazma küreğin yerini gösterin ki hemen işime
başlayayım. Büyük kardeş ustaya kazma, küreğin ve çivilerin olduğu yeri
gösterdikten sonra, alışveriş yapmak için kasabaya gitti. Usta ise, tüm gün
boyunca ölçerek, keserek, çivileyerek sıkı bir biçimde çalışmaya koyuldu.
Akşam güneş batarken o işini bitirmiş, çiftlik sahibi büyük kardeş ise
alışverişini tamamlamış, kasabadan dönüyordu. Çiftliğe gelir gelmez
ustanın yaptıklarına baktı ve şaşkınlıktan gözleri, yuvalarından
fırlayacakmış gibi açıldı. Karşısında, yapılmasını istediği çit yoktu ama,
derenin bir yakasından öteki yakasına uzanan görkemli bir köprü vardı.
Biri kendi çiftliğinin toprağına, öteki küçük kardeşinin çiftliğinin
toprağına oturtulmuş sağlam iki ayak üzerinde, yanlarındaki korkuluklarına
varıncaya dek tüm ayrıntılarıyla yapılmış ve tam anlamıyla "usta işi"
denilecek kusursuzlukta bir köprü uzanıyordu.
Büyük kardeş, hâlâ geçmeyen şaşkınlığıyla bu köprüyü seyrederken, karşıdan
birinin geldiğini gördü. Dikkatle baktığında gelen kişinin, komşusu, yani
küçük kardeşi olduğunu anladı. Kardeşi, kollarını iki yana açmış olarak
köprünün karşı ucundan kendisine doğru yürüyordu :"Benim sana karşı yaptığım bunca haksızlığa ve söylediğim bunca kötü
sözlere karşın sen, bu köprüyü yaptırarak ne denli iyi ve ne denli büyük
bir insan olduğunu gösterdin", dedi ağabeyine. "Şimdi bir büyüklük daha
yap ve sen de kollarını açarak bana gel..."
Köprünün iki ucundan ortaya doğru yürüyen kardeşler, köprünün ortasında
bir araya geldiler ve özlemle kucaklaştılar. Büyük kardeş bir ara arkasına
baktığında, çantasını toplayıp, oradan ayrılmakta olan ustayı gördü.
"Gitme, dur, bekle?" diye seslendi ona. "Sana yaptıracağım birkaç iş
daha var, çiftliğimde..." Usta gülümsedi : "Ben buradaki işimi
tamamladım, gitmem gerek", dedi ve ekledi : "Yapmam gereken daha çok köprü var..."
Yukarıda ki yazı ‘küs kardeşler’ başlığı altında kaleme alınmış alıntı bir yazı. Aynı zamanda da ders niteliği taşıyacak ibretlik kıssadan bir hisse. O yüzden de camiamızda soğuk rüzgârların estiği şu dönemde bunu sizlerle paylaşmak istedim.
Kısaca özetlemek gerekirse Başkan ve yönetiminin artık Boluspor’un başarısı için olmazsa olmazı taraftarlarını ve basın camiasını kucaklayarak, kaybolan birlikteliğimizi de tekrar yeşertmiş ve uyuyan devinin uyanmasına vesile olacaktır.
Her yönden örnek alınabilecek taraftarlarımıza gelince, geçmişte yaşananları bir takım sıkıntılı durumlar yaşanmıştır doğrudur. İlim irfan sahibi Hz Mevlana ‘ Dün dünde kaldı cancağızım, Bu gün yeni şeyler söylemek lazım.’ diye ne de güzel söylemiş., şimdi takımımız da iyi bir ivme yakalamışken Başkan ve yönetimine küsmek niye.? Artık bunları bir kenara bırakıp yeni ve temiz bir sayfa açalım. Şunu unutmayalım ki başka ‘BOLUSPOR YOK’.
Hepimizin ortak paydası Boluspor olduğuna göre geleceğimiz için kollarımızı iki yana açıp artık kucaklaşma zamanıdır…
O halde…’KÖPRÜLERİ KURABİLECEK GÜCÜMÜZ ŞİMDİDEN HİÇ EKSİK OLMASIN.'

Bu Habere Yorum Yap

Güvenlik Kodu AWCBP